Düşünceleriniz,
sizin düşünceleriniz değildir.
Toplumun,
ailenin, arkadaşların, MTV'nin mesaj bombardımanından oluşmuş bir bulamaçtır.
Kendi
düşüncemiz sandığımız şeylerin başkalarının üzerimizdeki etkisi olduğunuzu
gördüğümüzde hayata uyanmaya başlarız.
Yaratıcılık bu
zihinsel özgürlüğün bir sonucudur.
Özgür kalmış
zihin artık kendini manifestosunu yazıyordur.
Baskıya karşı
çıkan, direnen öz, kendine patlayacak bir nokta bulup oradan fışkırıyordur.
Insan
kendisinin çok önemsiz olduğuna inanır.
Dünyada bu
kadar kötülük, acımasızlık, hoşgörüsüzlük varken bu kaynayan kazanda hiç bir
şeyin değişemeyeceğini düşündüğü için sürekli bir acı çekiş halindedir.
Ezilenlerin,
zarar görenlerin düşüncesi kişiyi çaresiz, acılar içinde ve kızgın bırakır.
Ancak çaresizlik
en kötüsüdür.
Her şey
mükemmel olabilecekken hiç bir şey yapamamak. Eli kolu bağlı oturmak delirtir
insanı.
Ancak
insanların atladığı şey olayların tam da böyle olmadığıdır.
Hepimiz
birbirimizi etkileriz.
Iyi ya da
kötü, olumlu ya da olumsuz, herkesin herkes üzerinde etkisi vardır.
Bu insanlardan
bazıları televizyona çıkar, bazılarını hepimiz duyarız, bazılarını kimse
tanımaz, bazıları reddedilir dedikleri ne kadar doğru olsa da.
Bu etkileme ve
etkileri konusunda kimse bir öngörüde bulunamaz.
Ömrü boyunca
hiçbir işe yaramadığını düşünerek intihar eden ressamların kuşakların
fikirlerini değiştirdiğine, mahkemede parmakla gösterilerek ölüme mahkum edilen
bilim adamlarının herkes tarafından kabullendiğine tanık olmuştur tarih.
Yaptığınız
şeylerin sonucunu algılayamıyor oluşunuz onu yapmadığınız anlamına gelmez.
Kötü insanlar
vardır diyebilmek için önce kötünün ne olduğunu anlamamız gerekir.
Kötü, kişiden
kişiye değişen bir kavramdır.
Kötü, sizin
için iyi olanın karşılığıdır.
Ama sizin için
iyi olan bir başkası için kötü olabilir.
O halde kötü,
ve tabii ki iyi, görecelidr.
Eğer göreceli
ise evrensel bir iyi kavramından nasıl bahsedebiliriz?
Geçmişin
kötülükleri sayesinde iyi olmayı öğrendiğimizin farkında mıyız?
Milyonların
öldürüldüğü savaşları lanetlemeyen bir insan evladı var mıdır?
Ancak bugün
ciddi kitlesel savaşlar olmuyorsa bu biraz da geçmişin hatalarından ders
almamızdandır.
Kollektif
bilinç tarih yoluyla taşınır, diğer kuşaklar yeni öğretileri eskilerinin
ışığında ortaya çıkarır.
Böyle bir
bakış açısı kötülüğü yanlış ya da gereksiz bulamaz, nasıl birbirini yiyen 2
hayvana şaşırmıyorsak insanın yıkıcı doğasına da aynı biçimde şaşıramayız.
Dünyadaki
kötülüğü sona erdirip herkesin mutluluk ve barış içinde yaşayacağı bir dünya
diliyor ama çaresiz hissediyoruz.
Bu iç
uyumsuzuk beraberinde üretkenliğin duruşunu getiriyor.
Halbuki böyle
bir durumda yapılabilecek tek bir şey vardır. Üretmek.
Kendini
gerçekleştirmek.
Kutuda ne var
görmek.
Tek bir
kişinin dünyayı ne kadar ciddi bir biçimde değiştirilebileceğini anlamak
istiyorsanız tarihe bakın. Kahramanları
inceleyin. Hiç biri bir şeyi bitirmek için çıkmadı yola, her biri yeni bir şey
yapmak için çıktılar. Her birinin bir dünya planı vardı...tıpkı bizlerin de
aslında sahip olduğu gibi.
Ne
yaptığınızın önemi yok, sadece onu kendinizi vererek, en iyi biçimde yerine
getirmeye çalışın. Bir amaç uğruna değil, sadece yapmaktan haz aldığınız, bu
şekilde kendinizi ifade ettiğiniz için.
Kişinin kendini vererek yaptığı şeyler, hangi disiplinden olursa olsun benzersizdir. Kişinin yaratıcı özgürlüğü eserine yansır. Yiğidin yoğurt yiyişi bundan sonra başlar.
Kişinin kendini vererek yaptığı şeyler, hangi disiplinden olursa olsun benzersizdir. Kişinin yaratıcı özgürlüğü eserine yansır. Yiğidin yoğurt yiyişi bundan sonra başlar.
Öncesindeki
dönem özgürlük yoludur.
Kişi ürettiği
her yeni şeyle gerçekliği daha net kavramaya başlar.
Oto pilotunun,
düşünsel kendi'nden daha iyi performans gösterdiğine şahit olur.
Ürettiği
şeyler kendine olan güvenini artırır.
Birer kişisel
toteme dönüşür eserler.
Bir formül
gütmeden, kişinin o anda tüm benliğini vererek yarattığı eserler şüphesiz ki
benzersizdir. Piyanistler virtüöze, düşünürler dahiye, sporcular efsaneye böyle
anlarda dönüşürler.
Bunun yöntemi
keşfedildiğinde, anlaşıldığında yeni bir tarih yazılmaya başlanıyor demektir.
Sizin tarih
yazdığınıza yeni uyanmış olmanız bir ömür boyu tarih yazmış olduğunu da değiştirmez.
Sizi o anlara
taşıyan her şey o anın bir parçasıdır.
Bu da demektir
ki, başınıza gelen iyi kötü tüm şeyler sizi o ana taşımıştır.
Bu nedenle de
hepsi yaşanmalıdır.
Hepsi de iyi
ki yaşanmıştır.
Bu tarz bir
deneyim, hayatınızda “kötü” diye nitelendirdiğiniz tüm anların anlamını
değiştirir.
Artık olanlara
kızamazsınız.
Artık
gerçeklik başka bir şeydir.
Çünkü sonunda
dönüştüğünüz bu muhteşem şeye yol açmışlardır.
Anlaşılması
gereken en önemli nokta bu muhteşem şeye bir anda dönüşmezsiniz, sadece o
olduğunuzu anlarsınız...başından beri.
Sınırsız bir
potansiyele uyanırsınız.
Artık her şey
mümkündür.
Işte o anda
dünya değişir.