Insan
düşüncesinin temelinde kendisi vardır.
Kendisini
başkalarına bakarak tanımlar.
Onların
ortalamaları üzerinden kendini değerlendirip, bu sonuç ışığında kendini sever
(ya da sevmez).
Ancak
atladığı şey, ne diğer insanları ne de kendini aslında anlamadığıdır.
İnsan kendi kişiliğini tanımlara sokmaya o kadar meraklıdır ki, bütün bir ömür boyu
kendisini tanımlayacak kavramları, aksesuarları arar.
Bulduktan
sonra da bu değerlerin avukatı olur. O değerler üzerinden kendini tanımlamaya
başlar.
Inançlı,
hayvansever, adaletli, cesur gibi kavramlar etrafında döner hayatı. Bu
kavramları anlamak istediği gibi anlamlandırdığı halde, evrensel doğruya
sahipmiş gibi yapar. Bu sondan eklemeli gerçekliği korumak için gerekirse ölür.
Yine
aynı şekilde kendine düşman kavramlar da yaratır (ya da hali hazırda olanlardan
seçer). Acımasızlık, günahkarlık, paragözlülük vb. şeylerin karşısında olur her
zaman.
Bu kavramların bertaraf edilmesi için gerekirse öldürür.
Ne
var ki, insan icadı, kavramların hangilerinin iyi, hangilerinin kötü olduğuna
da insan karar verir.
Bazı
kavramlar yüzyıllar boyunca gurur duyulacak şeylerken bir anda ölüme sebebiyet
verebilecek hale gelebilirler. Herkesin normal saydığı şeylerin bir gecede suça
dönüşmesi kavramların anlamlarının değişmesiyle değil, güç sahibi olanların
farklı düşünmesiyle açıklanabilir ancak.
Bu
kaçınılmazdır aslında düşününce.
Subjektif düşünceler üzerine geliştirilmiş subjektif yaklaşımlar
ne kadar doğru olabilir ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder